Kategoriler
Teknoloji Uzay

Çinliler Ay’ın karanlık yüzüne rover gönderdi!

Yine uzayla ilgili sıcak bir gelişmeyle karşınızdayım. Dün, yani 8 Aralık Cumartesi günü yerel saatle sabaha karşı 02:23’de Çin’in güneyinden bir roket fırlatıldı. Fırlatışla ilgili bir canlı yayın yapılmadı, Çinliler bu gibi konularda biraz daha ketum davranmayı seçiyorlar. Ama fırlatıştan sonra “China Central Television” şu görüntüleri yayımladı.

Bu roket Ay’a bir uzay aracı götürüyor. Chang’e-4 adlı bu araç iki temel bölümden oluşuyor. Bir parçası inişi gerçekleştirecek. Diğer parçası ise bir rover. Yani tekerlekli olduğu için Ay yüzeyinde dolaşabilecek bir araç. Dediğim gibi aracın ayrıntıları çok fazla verilmiyor ama Ağustos ayında Pekin’de kaydedilen görüntülerden ve o görüntülerde tasarımcısının verdiği bilgilerden diğer Rover’lardakine benzer ekipmanlarla donatıldığı sonucu ortaya çıkıyor. Panaromik kameralar, düşük frekans spektrometre, Ay yüzeyini tarayacak bir radar gibi enstrümanlar var. Bunların bir kısmı yine başka uluslar tarafından gönderilmiş. Çinlilerin yürüttüğü bu Ay görevinde Almanya, Hollanda ve İsveç tarafından üretilen bilimsel araçlar da kullanılacak. DEVAMI ▷

Kategoriler
Teknoloji

Bir taşı suda en fazla kaç kez sektirebilirsiniz?

Muhteşem bir şeyler, bir yerlerde keşfedilmeyi bekliyor. – Carl Sagan

Deniz kenarına, ya da bir nehir, bir göl, bir su kenarına gittiğinizde ne yaparsınız? Ben etrafta küçük taşlar varsa hemen suyun üstünde taş sektirmeye başlarım. Çok zevklidir taş sektirmek. Hele bir de yanınızda bu konuda iddialı bir arkadaşınız varsa “taş sektirme yarışı”ndan daha güzeli yoktur.

  • Madem bu kadar iddialısın o zaman yarışalım bakalım kim daha fazla yapacak?
  • Ama ben seni yenerim, çok iyiyim çünkü bu konuda…

Bu konuda “çok iyi olmak” derken… Taş sektirme rekorunuz kaç? Ben 3-4 kereyi geçtikten sonra mutluluktan ne yapacağımı şaşırıyorum 🙂

Ben 3-4 kere sektirince mutlu oluyorum, hadi siz 7-8 kere sektiriyorsunuz diyelim. Örümcek adam bile bundan fazlasını yapamıyor. Peki bu konudaki dünya rekorunu biliyor musunuz? Evet, böyle bir rekor var. Taş sektirme rekoru. Bakın size göstereyim. 2013 yılı Eylül ayında şu görüntüler kaydedildi.

Burada bir duralım. Sizce bu taş daha ne kadar sekebilir? Bir zamanlar “en fazla bu kadar olur” diye düşünülüyordu çünkü. Siz cevabınızı düşünürken ben de size bir hikaye anlatayım. 1960’lı yıllarda Jerdone Coleman McGhee adında biri sevdiğinden ayrılmak zorunda kalmıştı. “Ne alaka!” diye düşünüyorsunuz değil mi? Ayrılık acısı insana neler yaptırır biliyor musunuz? Bu adamcağız umutsuzluk içinde bir akşam tatil için geldiği İspanya’nın Akdeniz kıyılarındaki Costa Brava sahilinde yürüyüşe çıkmış. Güneş batarken yerde bulduğu taşları denizin sakin sularına fırlatmaya başlamış. Bir tane atmış. Sonra bir tane daha. Derken attığı bir taş, sanki sonsuza kadar gidecekmiş gibi sekmiş. “Kaç oldu acaba?” diye düşünürken, arkasında toplanan kalabalığın alkışlarıyla kendine gelmiş.

Geliş o geliş. Ben bu işi biraz daha ciddiye alayım o zaman deyip memleketi Teksas’a dönmüş ve 30 yıl bu konu üzerinde çalışmış. Derdi neymiş? Daha fazla taş sektirmek. Size elindeki ipi bir iğne deliğinden geçirme yeteneği olan adamın hikayesini hatırlattı mı bu konu? Hani padişah ona önce 10 kese altın verip sonra da 20 değnek vurdurmuştu. İşte bu adam da böyle bize tuhaf görünen bir yetenek geliştirmeye çalışmış. Bu işin sonunu nerelere bağlayacağımı duyunca onun altın mı yoksa sopa mı hak ettiğine kendiniz karar verirsiniz.

Durdurduğum videoyu oynatmaya devam edeceğim şimdi. 19’da kalmıştık. Jerry, 30 yıllık çalışmanın ardından 1992’de taşı ne kadar sektirmiş biliyor musunuz? Tam 38 kez. 38 kez taş sektirmeyi başararak Guinness Rekorlar Kitabı’na girmiş. Sonra bir de bu konuda bir kitap yazmış: Taş Sektirmenin Sırları. Hiç üşenmedim, bu eski kitabı bulup biraz karıştırdım. Meğer taş sektirme deyip de geçtiğimiz şeyin ne incelikleri varmış.

Bu konudaki ilk bilimsel araştırmalar 1968 yılında başlamış. O yıllarda biraz daha ilkel yöntemlerle yapılan analizler zamanla geliştirilmiş. Bugünlerde bu işle ilgili laboratuvar çalışmaları yapılıyor.

Burası Splash Lab. Burada suya taş atıp doktora tezi yazıyorlar. Sadece taş değil tabi bazen de mermi gönderiyorlar su tanklarının içine. Doktor Tadd Truscott’ın uzmanlığı sıvı dinamikleri. Taşın sudaki hareketini inceleyebilmek için saniyede binlerce kare kaydedebilen özel kameralar kullanılıyor.

Bir taşın suda maksimum seviyede sekebilmesi için onun fırlatılırken döndürülmesi çok önemli. Dönme hareketi ciroskopik dengeyi sağlıyor ve taşın suya batmasını engelliyor. Suya bu şekilde dokunan taş önünde bir dalga yaratıyor. Taşın hızı dalgadan daha fazla olduğu için de bir kaldırma kuvveti oluşuyor.

Fransız bilim insanlarının aynı konuda yaptığı başka bir çalışma ideal bir taş sektirmenin nasıl olması gerektiği konusunda bize bir fikir veriyor. Maksimum sektirme için taşın suya değme açısının tam 20 derece olması gerekiyor. Bunu nasıl anlamışlar? Tabiki bir formül geliştirerek. İşte size taş sektirmenin formülü.

Şimdi şu taş sektirme videosuna geri dönelim mi? 1992’de Jerry’nin 38’lik rekorundan 10 yıl sonra başka bir isim 40 kez sektirmeyi başardı. Bu isme geri döneceğiz. Ama şu videoyu oynatmaya devam edelim. 2007’de Russel Byars 51 kez ve 2013’te Max Steiner tam 65 kez taş sektirerek bu rekoru yenilemeyi başardı.

Ama şu anki rekor bundan daha fazla. Bu gördüğünüz kişi Dünya taş sektirme rekortmeni: Kurt Steiner. Ve parça parça izlettiğim videodaki o taşı atan kişi bu. Şimdi onun rekorunu bir görelim bakalım kaçınız doğru tahminde bulunabilmiş.

88 kez.

Bir kez daha izleyelim mi bu rekoru?

Diğer rekortmenlerin bile dudağını uçuklatan bir fırlatış bu. Bu kişiler birbirlerini tanıyorlar ve rekabet halindeler. Bu videonun konusunu hazırlarken onların hayat hikayesine biraz daha yakından tanıklık ettim. Kurt Steiner çok enteresan bir karakter. Kendisine “dağ adamı” diyorlar. Ama güçlü ya da yabani olduğundan değil. Münzevi bir hayatı olduğundan. Taş sektirmeyi bir hayat felsefesi olarak görüyor. Hatta “taş sektirmenin zeni” hakkında konuşuyor.

Taşları tutmak, uygun olanları seçmek ve bu süreçte böyleyse ne olur, şöyleyse ne olur şeklindeki düşünceler; ateş, hava, su, toprak için de meydana gelmiş ve tüm bunlar bizim dünyada nasıl düşündüğümüzün temelini oluşturuyor. DEVAMI ▷

Kategoriler
Eğitim

Akciğer Kanseri Farkındalık Ayı

Size bir kötü, bir de iyi haberim var.

Kötü haber şu. Her an herhangi birimiz kanser olabiliriz. Daha da kötüsü akciğer kanseri hastalığına yakalanabiliriz. Haydaaa! Nereden çıktı şimdi bu konu diye düşünüyorsanız hemen söyleyeyim. Kasım ayı tüm dünyada ve Türkiye’de “Akciğer Kanseri Farkındalık Ayı” olarak değerlendiriliyor. Kimin başına ne zaman ne geleceği belli olmaz. Dost acı söyler. Bir dostunuz olarak bu farkındalığı hep beraber kazanabilmemiz için bir kaç bilgi paylaşmak istiyorum şimdi sizlerle.

Öncelikle neden daha da kötüsü akciğer kanseri hastalığına yakalanabiliriz dedim? Çünkü en ölümcül kanser türü, akciğer kanseri. Her yıl en yaygın diğer iki kanser türü olan kolon ve mide kanserinden ölenlerin toplamından daha fazla kişi akciğer kanserinden ölüyor. Aynı zamanda en sık rastlanan kanser türü. Her 2,5 dakikada bir birisine akciğer kanseri tanısı konuluyor.

Peki insanlar neden kanser oluyor? Tam olarak bilmiyoruz.

Kanser hakkında bilim insanlarının geliştirdiği birbiriyle çelişen iki teori var ve her iki teori de önemli gerçekleri içeriyor.  Yine de “metastaz” denilen kanser hücrelerinin yayılması süreci çok karmaşık. Ne yazık ki bugün bile bu konu hakkında cevaplanamamış pek çok soru var. Mesela doğuştan mı, sonradan mı tartışması bu alanda da yaşanıyor. Bilim insanları hem genetik hem de çevresel faktörleri inceleyerek bu süreci durdurmak için yöntemleri belirlemeye çalışıyor.

İşte size vereceğim iyi haber de bununla ilgili. Kanser araştırmaları konusunda filmlerde izlediğimiz sahnelerden genel olarak daha iyi durumdayız. Son 70 yılda kanserle ilgili çekilen 82 filmdeki hastaların sadece %37’si iyileşebildi. Oysa gerçekte pek çok kanser türü için hayatta kalma oranı giderek yükseliyor. Maalesef akciğer kanserinde bu oran hala çok düşük. 5 yıllık hayatta kalma oranı %18.6. Çünkü genellikle bu hasta gruplarında kanser teşhisi konulduğunda hastalık akciğer dışında yakın organlara da yayılmış oluyor. Yine de son yıllarda akciğer kanseri konusunda yapılan araştırmalarla kanserin biyolojisi daha iyi anlaşılmaya başlandı. Dolayısıyla yeni tedavi yöntemleri geliştiriliyor.

Kansere karşı savaş, sürekli bir mücadele gerektirir. Bu savaşı vermekte olan hastaların yanında, hasta olmamış kişilerin de bir şeyler yapması gerekir. Ne gibi?

  • Araştırma: Kanser konusunda bilimsel araştırmalar ve çalışmaların yapılmasına hız vererek devam edilmeli. Özellikle Tıp Fakültesinde okuyan ya da bu alanda kariyer yapmak isteyen gençler için çok önemli bir çalışma sahası bu.
  • Eğitim: Şu anda yapmaya çalıştığım şey bu. Eğer sizin de buna benzer basit bir eğitimi verebileceğiniz imkanınız varsa bir farkındalık kazandırabilirsiniz. Okullar başta olmak üzere bu konuda eğitim verilebilecek her platform bilhassa Kasım ayında değerlendirilmeli.
  • Sağlık taraftarlığı: Sağlıklı yaşam konusunda herkese düşen görev bunun savunuculuğunu yapmak. Bilhassa akciğer kanserine sebep olan sigara konusunda tüm toplumu bilinçlendirmeye çalışmak. İşte hepimize düşen en önemli görevlerden biri bu.
  • DEVAMI ▷

    Kategoriler
    Teknoloji

    11 dakikada Mars Turu

    Mars, binlerce yıldır insanların ilgisini çeken bir gezegen. İlk kez 4000 yıl önce kayda geçirilen bu gezegeni 17. Yüzyılda teleskopun icadından sonra çok daha yakından incelemeye başladık. 1877’de Mars’ın ilk haritasını 22 cm’lik bir teleskop kullanarak İtalyan astronom Giovanni Schiaparelli

    yaptı. Bu haritanın en önemli özelliği içinde kanalların olmasıdır. Uzaylı deyince aklımıza ilk kez Marslıların gelmesinin sebeplerinden biri de budur. Uzunca bir süre bu kanalların orada yaşayan gelişmiş bir medeniyet tarafından yapıldığı düşünüldü. 15 yıl kadar sonra DEVAMI ▷

    Kategoriler
    Sinema

    Kimdi bu Stan Lee?

    Kimdi bu Stan Lee? Geçen hafta 95 yaşında hayata gözlerini yuman bu isim, benim bu seride daha önce anlattığım Elon Musk gibi bir girişimci ya da Stephen Hawking gibi bir bilim insanı değil. Ama Elon Musk’a çok benzetilen çizgi roman karakteri Iron Man kostümlü Tony Stark’ı, Elon Musk daha doğmadan 8 yıl önce 1963’te yaratan bir yazar. Sadece Iron Man değil, Marvel çizgi roman evrenindeki Spider-man, X-men, Fantastic Four, Hulk, Daredevil, Thor, Black Panther gibi pek çok süper kahraman bizlerin hayatına bir şekilde girmeden önce onun ve çizer arkadaşlarının zihninde oluşmaya başlamıştı.

    Öldükten sonra hakkında video yapmaya karar vermemi sağlayan şeyse sadece bu karakterler değil. Onun hayat hikayesinde yakaladığım ilham verici bir kaç ayrıntı…

    Her şeyden önce kariyerine çizgi roman yazarı olarak başlayan Stan Lee’nin gerçek adı Stan Lee değil. Kendisine böyle bir takma ad koyma ihtiyacı hissetmiş. Çünkü işe başladığı 1940’lı yıllarda çizgi romanların toplumdaki algısı çok kötüymüş. Şimdilerdeki YouTuber olmak gibiymiş çizgi roman yazarı olmak 🙂 Oysa Stan Lee yıllar sonra da hatırlanacak çok önemli bir roman yazmak istiyormuş: “Bir gün gelecek ve  ben o büyük Amerikan romanını yazacağım” diye bizzat kendisi bir röportajında söylüyor. Buradaki “Büyük Amerikan Romanı” deyiminin bizdeki karşılığı mesela “İnce Memed”dir. Nobel Edebiyat Ödülü’ne aday gösterilen ilk yazarımız olan Yaşar Kemal’in saygınlığına benzer bir saygınlık elde etmek. Hangi yazar istemez ki? İşte Türkiye’de Yaşar Kemal’in İnce Memed’i yazdığı yıllarda Stan Lee de Kaptan Amerika çizgi romanını yazıyormuş. Ve olur da ileride hayallerindeki gibi bir romancı olursa adı lekelenmesin diye kendi ismini kullanmaktan kaçınmış.

    Gel gör ki hiçbir zaman öyle bir romancı olamadı. Ama çok iyi bir hikaye anlatıcısı oldu. Neden mi? Lee’den önceki süper kahramanlar gerçekten süperdi. Kusursuz karakterlerdi. Hangi insan böyle olmak istemez ki? Ama hiçbirimiz kusursuz değiliz. İşte Lee, çizgi roman dünyasındaki süper kahramanlara insani kusurları ekledi ve bizim onlarla daha iyi özdeşleşebilmemizi sağladı.

    Örümcek adamı bir düşünün. İnce Memed gibi o da bir yetim. Kostümüyle duvardan duvara sıçrayıp dünyayı kötülerden kurtarırken, kostümsüz bir Peter Parker olduğunda geçim sıkıntısı çeken bir genç. Hepimiz gibi problemleri var. Eğer etkili bir hikaye anlatmak istiyorsanız karakterinizin önüne bir problem koyarsınız. Belli ki Stan Lee bunu bilinçli olarak yapıyormuş.

    “Öyle durumlarla okuyucunun karşısına çıkmalısınız ki, okuyucu şöyle demeli: şimdi nasıl bu durumdan kurtulacak?”

    Bakın size aynen böyle bir durumu göstereyim.

    Odaya giren bu kişi Örümcek Adam’ın en büyük düşmanlarından biri: Norman Osborn. Tabiki her hikayede problemlerin yanında, o problemleri çıkaran kötüler de vardır. İnce Memed’in düşmanı köylüye eziyet eden Abdi Ağa’ydı. İşte Norman Osborn da böyle bir ağa. Dünyanın en büyük köylerinden biri olan New York’ta terör estiren bir kişi. Abdi Ağa, romanın ilk cildinde Memed’in sevgilisi Hatçe’yi kendi yeğeniyle evlendirmeye kalkıyordu ya…

    Gözümüzün içine sokulan kaba bir oyunculuk. Ama mesajı almayan kalmadı. Örümcek Adam öyle bir duruma sokuldu ki bir yandan gerçek kimliği ortaya çıkmak üzere, öte yandan kız arkadaşı en büyük düşmanının pençesinde. Bizler de izleyici olarak “şimdi nasıl bu durumdan kurtulacak?” sorusunu kendimize sorarken kendimize sormamız gereken “peki biz kendi durumumuzdan nasıl kurtulacağız?” sorusunu bir süre daha erteleyebildik.

    Şimdi iyi bir şey mi söyledim, yoksa kötü bir şey mi diye düşünmeyin canım. Kendiniz karar verin. Stan Lee’nin hikayeciliği açısından baktığımızda onun yarattığı karakterlerin sadece uçan kaçan karakterler olmadığını gösteriyor bu… Gerçek hayattan ve gerçek insanlardan yola çıktığını görüyoruz. Yani sanat hayatı taklit ediyor.

    Lee’nin başka problemli süper kahramanları da var. Mutantlardan oluşan X-Men’i düşünün şimdi de. Bunların derdi daha da karmaşık. Savundukları, kurtarmaya çalıştıkları insanlar kendilerinden nefret ediyor. Dış görünüşlerinden dolayı dışlanıyorlar. Stan Lee bunu 60’lı yıllarda başlayan insan hakları hareketine bir metafor olarak yazdığını söylüyor.

    “Herkesin imrendiği süper kahramanlar yerine, insanların korktuğu, şüphe duyduğu, sırf farklı olduğu için nefret ettiği birileri nasıl olurdu?” diyor yine bir röportajında.

    İşte mutantlar bu şekilde ortaya çıkmış. Stan Lee’nin bunları yazdığı o dönemde zenciler bir çeşit mutant olarak görülüyordu. Başka yerlerde ve zamanlarda başka azınlıklar da böyle görüldü. Lee, halkların eşitliği ve ırkçılık konusundaki düşüncelerini sadece mutant metaforuyla sınırlamamak için bir adım daha ileriye gitti ve ilk Afrika kökenli süper kahraman olan Black Panther’ı yarattı. Gerçek durumun tam tersine Afrika’da teknolojik açıdan dünyanın en gelişmiş medeniyetini kurguladı.

    1960’lı yıllar için oldukça radikal sayılabilecek fikirler bunlar.

    “Bağnazlık ve ırkçılık, bugün dünyanın başına bela olan en ölümcül sosyal hastalıklardır.” DEVAMI ▷

    Kategoriler
    Teknoloji

    Dünyanın ilk yapay zeka TV sunucusu

    Bundan 50 yıl önce 31 Ocak 1968’de Türkiye’de ilk televizyon anonsu yapıldı. Ve bundan 5 gün önce Çin’in TRT’sinden şu televizyon anonsu yapıldı

    . Kısaca yeni işe başladığını ve yılmadan, yorgunluk nedir bilmeden çalışacağını söylüyor. Çok güzel. Biz de kendisine yayın hayatında başarılar diliyoruz. Gerçi TRT’nin o ilk anonsunu yapan Nuran Devres Hanım da yılmadan, yorgunluk nedir demeden dizi senaryoları, romanlar yazmaya devam ediyor ama aradan geçen yarım asır ister istemez insanları değiştiriyor. İşte Çin’li sunucunun en büyük farkı bu. O değişmeyecek. Yaşlanmayacak. Ölmeyecek. Çünkü o insan değil. Dünyanın ilk yapay zeka sunucusu. DEVAMI ▷