20 EYLÜL 2017
Ekşi Sözlük’te benimle ilgili bir sayfa olduğunu biliyordum. Ancak son bir kaç aydır günlük işlerimin ve haftalık videolarımın üretimi için ayırdığım vaktin önemli bir kısmında SCARECROW projesiyle de meşgul olduğumdan yeni yapılan girişleri okumamıştım. Kanalımdaki videoların altına gelen “hakkındaki iddialar için ne diyorsun?” sorularının Ekşi Sözlük’te yayınlanan bazı yazılarla ilgili olduğunu anlayınca bu konuda cevap hakkımı kullanma ihtiyacını hissettim. Maalesef Ekşi Sözlük yazarı olamadığım için buradan yazabiliyorum. Eğer sözlük yazarı arkadaşlar orada da paylaşabilirse sevinirim.
Tipimi, yüz şeklimi, imajımı eleştiren yorumlara hiç bir itirazım yok. Aynaya baktığımda gördüğüm suratı ben de sevmiyorum. Benzer konular beni de rahatsız ettiği için kendi videolarımı izleyemez hale geldim 🙂 Sağolsun bazı arkadaşlar -iyi niyetli olduklarından hiç şüphem yok- tavsiyelerde bulunup konuyu şekillerle anlatmışlar 🙂
Gözlük değiştirmem ya da “pijama” giymemem konusundaki önerilerin hepsini saygıyla karşılıyorum. Her ne kadar pijamayla çalışmak konusuna sıcak baksam da bu tavsiyeleri dikkate alacağım. Kanalımı açtığımdan beri en büyük hedefim videolarımı tamamen dış görüntüler ya da animasyonlar kullanarak yapmak. Maalesef YouTube benim mesleğim değil ve o yüzden fazla vakit ayıramıyorum. Patreon ya da başka bir platform kullanarak hayatımı bu işten geçindirecek bir seviyeye ulaşabilirsem videolarımda beni değil de anlatmak istediğim konuları izleyebileceğiz.
Diğer bir grup yazar arkadaş biraz daha ileri giderek tipimden dolayı “cemaatçi” olduğumu düşündüklerini ifade etmişler. Platform “Ekşi Sözlük” olunca bu tür “ekşi” sözlere de hazır olmak gerekiyor. Fikir özgürlüğünü savunan biri olarak neden böyle düşündüklerini sorgulayamam. Ama yine de anlamaya çalışmak için şunu düşündüm. Eğer yüzümde bir “cemaatçi tipi” varsa bu doğuştan gelen bir özellik. Hayatımda hiç estetik ameliyat olmadım. Çok eleştirilen ön dişimi bile yaptırmadım. Dolayısıyla bu tipi ben seçmedim. Bu konuda yapabileceğim fazla bir şey yok. (Belki ileride ön dişimi yaptırırım)
Bir başka grup yazar arkadaş (ki sayıları az ama epeyce bir emek harcayıp yazı yazmışlar) daha da ileri giderek beni terör örgütleriyle ilişkilendirmeye çalışmış. İşte bu kısma itirazım var. Bırakınız “darbeye teşebbüs” gibi büyük bir vatan hainliğini ya da başka türlü terör suçlarını, hayatım boyunca -trafik suçları- dahil hiç bir suç işlemedim ve işlememeye özen gösterdim. O yüzden bugün olduğu gibi geçmişte de hakkımda açılmış hiçbir dava olmadan dürüst bir insan olarak yaşadım. Kanalımda sanat, tasarım ve teknoloji konularının dışındaki konularda içerik üretmeme prensibime rağmen 15 Temmuz başarısız darbe girişimiyle ve öncesinde terör olaylarıyla ilgili düşüncelerimi anlatan videolar yayınladım. Terörün, darbenin ve bunların girişimlerinin her türlüsünü lanetledim. Beni tanıyanlar, bilenler nasıl bir hayat yaşamak istediğimi de bilir. O yüzden bu arkadaşların iddialarını, beni tanımamalarına bağlıyor ve yazdıklarını da yukarıda bahsettiğim şekilsel iddiaların abartıya kaçan halleri olarak görmek istiyorum. Eminim bu yazar arkadaşlar çoğumuz gibi vatanını çok seven ve ona karşı olabilecek en ufak bir müdehaleyi içine sindiremediği için bu tür çıkışlar yapma refleksini gösteren kişilerdendir. Adlarını bile bil(e)mediğim bu arkadaşların bu uğurda benim hakkımda yaptıkları araştırmalara saygımdan ötürü aşağıda onların yanlış anladıkları konularla ilgili açıklamalarımı yazacağım.
+1T Tasarım Günleri etkinliğine katılmış olmamdan başlayayım. Dünyanın en önemli gazete tasarım kuruluşu olan “SND – Society for News Design” ve “Zaman Gazetesi”nin ortak düzenledikleri “uluslararası” bu etkinliğin “düzenleyicisi” değil “konuşmacısı”ydım. Dünyanın en büyük tasarım yazılımları üreticisi Adobe’de çalıştığım için Türkiye’deki neredeyse tüm gazete ve dergileri işim gereği defalarca ziyaret ettim. Oralarda çalışan tasarımcılarla dostluklar kurdum, onların Adobe ürünlerini kullanırken yaşadığı problemleri çözmeye çalıştım. Buna benzeyen 600’den fazla etkinlikte konuşmacı olarak bulundum. Söz konusu etkinliğin sponsorlarından biri de yine çalıştığım şirket olan Adobe idi (bkz. aşağıdaki fotoğraf). Sponsoru olduğumuz bir etkinliğe konuşmacı olarak davet edilmemden daha doğal bir şey olamaz herhalde. Ekşi Sözlük’te aleyhimde delil (!) olarak gösterilen konuşma videomdaki içeriğin aynısını başka bir etkinlikte de yaptığımı şuradan izleyebilirsiniz. Öte yandan yine +1T etkinliğinde çekilmiş bir fotoğrafta okla işaretlenmişim. Aynı fotoğrafta işaretlenmemiş diğer konuşmacıları ve o fotoğrafa girememiş Türkiye’nin en önemli fotoğraf muhabiri Ara Güler ve en değerli grafik tasarımcısı Bülent Erkmen ve daha onlarca mesleğinde saygın isimleri de anmadan geçemeyeceğim. Bu gibi insanlarla aynı etkinliğe katılıp “tasarım hakkında” konuşma yapmış olmaktan dolayı ne gibi bir suç işlemiş olabilirim? Bu etkinliğin 15 Temmuz’dan önce gerçekleştiğini ve o sırada söz konusu gazetenin Türkiye Cumhuriyeti’nde yasal olarak faaliyet gösterdiğini, sayın Cumhurbaşkanımız da dahil olmak üzere pek çok bakan ve bürokrat tarafından defalarca ziyaret edildiğini hatırlatmama gerek yoktur umarım.
Gelelim “ABD’ye kaçmış” olduğum iddiasına. Bugüne kadar çoğu işim gereği 40’tan fazla ülkeye yaptığım 100’den fazla seyahat oldu. Bu ülkelerin bir kısmında toplamda 4 yıldan uzun süre yaşadım. Çalıştığım şirketin merkezi ABD’de olduğu için bugüne kadar 15-20 kez gidip geldim ve yine toplamda 2 yıldan uzun süre yaşadım. Yani ne ilk kez yurt dışına çıkıyorum ne de ilk kez ABD’ye geliyorum. Daha önce kanalımdaki videolarımda da bahsettiğim gibi buraya geliş sebebim oğlumun eğitimi ve YouTube tarafından değişim elçisi seçilmem nedeniyle uluslararası projeler yapmak üzere davet edilmiş olmam. Nitekim SCARECROW adlı projem bunun ilk meyvesidir. Bu ve benzeri projeleri yapmaya devam ediyorum ve yaptıklarımı da her zaman paylaşıyorum. Öte yandan Türkiye’deki projelerim de hala tüm hızıyla devam ediyor. Dolayısıyla tıpkı eskiden olduğu gibi şimdi de iki ülkede yaşamaya devam ediyorum.
Ekşi Sözlük’teki arkadaşlar oğlumun ismi ve gittiği okulu da merak etmiş. “Sufi” ismini ona verdiğimiz zaman Türkiye’de bu isimde hiç kimse yoktu. Hatta o yüzden doğduğu gün TRT’de hazırlanan bir programdaki konulardan biri olmuştu bu mevzu. Ona neden ve nasıl bu ismi verdiğimizi merak edenler eşimin 2011 yılında yazdığı şu yazıyı okuyabilirler. Doğumunu ve büyümesini merak edenler yine eşimin yazdığı onlarca yazıyı okuyabilirler (sağolsun eşim sayesinde son derece şeffaf bir hayatımız var 🙂 Kısaca ona bu ismi verirken daha önce hiç kimsede bu ismi görmedik ve yaşayan hiç kimseden esinlenmedik. Ekran görüntüleriyle ispat edilmeye çalışılan (!) gittiği okulun bir “cemaat okulu” olduğu iddiası da tamamen asılsız bir iddia. Bu okul iddia edildiği gibi herhangi bir Türk Okulu olmadığı gibi (450 kişilik okulda geçen yıl Sufi’den başka sadece bir Türk çocuk vardı) özel okul bile değildir. ABD’deki en yaygın okul türü olan “Public School”dur yani bildiğiniz devlet okulu.
Yukarıda da bahsettiğim gibi tüm bu ayrıntıları vermek zorunda kalışım bunun aksini iddia eden yazılara harcanan emeğe olan saygımdandır. Ekşi Sözlük platformunu çok yakından takip edemesem ve bir yazarı olamasam da pek çok yazarının sahip olduğu kıvrak zekaya hep hayranlık duymuşumdur. Umarım bu yazıları yazan arkadaşlar yukarıda sunduğum delillerle ikna olabilmiştir. Eğer hala olamadıysalar benim adım da e-posta adresim de belli. Bana ulaşırlarsa akıllarında kalan tüm soru işaretlerini giderebilirim. Daha önce de belirttiğim gibi, bu yaklaşımlarının arkasında vatanseverlik duyguları olduğuna inanıyorum. O yüzden kapım her zaman açık 🙂
GÜNCELLEME:
Bu yazıya 30 Ekim 2024 tarihinde şu gönderme yapıldı: https://barisozcan.com/kamuoyuna-duyuru/